Salı, Mayıs 23, 2006

"not that there is anything wrong with that"

soz jerry seinfeld'in. the outing isimli bolumunden alinti bir cumle ve turkcede "hani yanlis bir sey oldugundan degil" gibi cevrilse olur herhalde. jerry bunu escinsel olmadigini vurgulamaya calisirken ecinsellik karsiti da sanilmaktan korktugu icin soylemektedir. neyse, merak eden ilgili bolumu nasilsa bir sekilde bulur izler; ben neden artik hicbir sey anlatmak istemedigimi anlatmayi deneyecegim cunku.

sorun olmamasi gereken seyleri sorun haline getirmenin en guzel yolu iki farkli insan (cemaat, toplum, milliyet, vs.) arasinda bir fark bulup sonra da o farkin varligini kasimaktir bence; goze sokmaktir. cunku o fark ancak o sekilde gercekten varolabiliyor. sorun su ki fark bir kez yaratildiktan sonra ortadan kaldirilabilmesi pek de mumkun gorunmuyor cunku insanlarin genel temayulu, bulunduklari taraftan bagimsiz olarak, farkli oldugu (ya da farkli oldugunu dusundugu) tarafla -defne koryurek'in deyimiyle- 'cift kale mac' yapmak seklinde. hayat kocaman bir 'nasil gecirdik size' tezahuratindan ibaret halde ilerlerken araya girip bir seyler soylemek; cift kale macta tepilen topun her an patlayabilecek bir bomba oldugunu anlatabilmek ise cok zor. hayatimin onemli bir bolumunde -tabii ki 'mevzuya uyandiktan' sonraki donem- her firsatta farkliliklarin ustesinden gelebilmenin tek yolunun onlari zenginlik olarak kabul edebilmekten gectigini anlatmaya calistim. bu bir ise yarayacak mi diye dusunmedim acikcasi cunku onemli olan ortada donen sacmaligi sona erdirebilmesi degil, bu cozum yolunun bir adim oteye ulasabilmesiydi sadece. cozumu 'biz' gerceklestiremesek dahi bir cozumun var oldugu gercegini, sahadaki tek alternatifin iki kaleden birine gol atmak olmadigini bir gun daha soyleyebilmek en onemlisi. nasil olsa bir gun bu ortak aklin bir parcasi haline gelecek; o gune dek varligini unutmasak yeter.

uyesi oldugum yazili ortamlardan cekilip, anlatmaktan vazgecmem baska bir seyi farketmemden sonra oldu. amerikan tarihinde ozellikle politikacilarin, dusunen insanlarin, yazarlarin kasaba kasaba dolasip halkin huzurunda tartismalar yaptigi bir donem var. o tartismalarda bulunan kalabalik da artik kimi hakli kimi haksiz (hak nerede yahu bir fikir tartisilirken?) gorduyse ona gore tezahuratlarla 'kalabalik' olmanin geregini yerine getirirmis. bugun olan da ondan pek farkli degil; kalabaliklar hala kalabalikligini yapiyor. bir yerde bir otelin icine doldurduklarini atese veriyor, bir baska yerde bir saadet zincirinin basinin etrafinda 'ahey hey hey' diye bagrisiyor, bir yanda basortulu bir kadini taciz edip basini actigi zaman histerik zafer cigliklari atiyor. cozumu soylemeye devam etmek yerine herhangi bir tarafa ait olmadigimi anlatmaya calistigimi farkettigim zaman artik anlatmayi biraktim. o vakte dek olduklarim icinde vatan haini, pkk sempatizani, komunist, libos, takiyyeci gibi sifatlar var isin magazin tarafini merak ediyorsaniz ama gercekte bunlardan hangisi oldugumu soran olursa kufretme hakkim mahfuzdur.

bu yazdigim orneklerin -ki bununla sinirli degil elbette ornekler- hepsinin ortak ozellikleri 'kalabalik' ve 'gaza gelmis' olmalari. bu farkliliklar konusulacagi zaman ise en akli basinda olanlardan dahi alinan cevap uc asagi bes yukari baslikta yazdigim cumle gibi. bunun bir tek istisnasi oldu bence o da bir tribunde yasandi. hani besiktas carsi pascal nouma'nin zenciligine yonelik bir saygisizligi 'hepimiz zenciyiz' pankartiyla protesto etmisti ya, iste o. aslinda tabii ki bu da taraftarlik sablonu icinde cereyan eden bir seydi ve ondan sonra hepimiz bosuna bekledik ayni tribunlerden, diyarbakirspor sahaya ciktiginda 'pkk disari' diye bagiranlara karsi 'hepimiz kurtuz' diye bagirmalarini. iste o zaman aradaki farklar ortak zenginlik hanesine kaydedilecekti ama olmadi. uzunca bir zaman da olmayacak cunku turkiye artik akil degil 'kalabalik' ureten bir toplum oldu. olan aklini da kaybetmek uzere ustelik.

artik birine aydin denince 'aydin anandir' cevabi almak cok siradan. gazetelerimiz 'vatan hainleri'yle, 'takiyyeci'lerle, 'din dusmanlariyla dolu. bir tarafta msn'de mahlasinin basina tc yazarak 'cevrimici' vatanseverligini gosteren ve ote yanda "din dusmanlari bir bir temizleniyor" diyen sapsallar var ve maalesef size sapsal dedikten sonra o tribunlerden korkunc bir ses yankilaniyor: "hepimiz sapsaliz".

23 Mayıs, 2006 13:51, Blogger tavsan boyle dedi...

biz demokrasi nedir bilmiyoruz diye konusuyorduk biz de gecen gun. hep bir lider bekliyoruz zaten yillardir Atatuk gibi. soyledigimiz laflara ayna tutmak gerekiyor cidden, ama karsimizdakinin biz gibi olmadigini da aklimizda tutarak - iyi ya da kotu gordugumuz her acidan.

 
23 Mayıs, 2006 14:57, Blogger doli incapax boyle dedi...

bugün ben de bu gaza gelme kısmını didikledim, buradan düz mantıkla topluca gaza gelmelerimizin, bizi topluca rahatsız ettiği sonucuna varabilir miyiz?

 
23 Mayıs, 2006 16:14, Blogger YesilErik boyle dedi...

Arkadaslar, yapmayin, etmeyin. Demokratik bir toplumda bir araya gelip gorus belirtemeyecekse halk, kisaca yurumeyecekse bir amac icin, toplanmayacaksa bir meydanda o nasil demokrasi olur sonra? Ne yapalim Koray o zaman, evde mi oturmaya devam edelim? Arkadas sohbetlerinde, burada blog koselerinde, orada burada memleketin de gidisat kotu muhabbetleriyle cayimizi icmeye devam mi edelim? Ya da Tavsan'in dedigi gibi lider mi bekleyelim? Verdigimiz oylarin hesabini sormayalim mi? Kalabaliklasmak halkin inisiyatifini eline almasi degil de nedir demokrasilerde? Demokrasi nedir kalabaliklasarak ogreniyoruz tam tersine. Elbette her toplulukta asirilar var. Uc bes kendini bilmez bir kadina basini actirdi diye oraya giden binlerce insani zan altina almak bence cok yanlis. Cogunlugun neden orada oldugunu hepimiz biliyoruz umarim. Fransa'da ogrenciler sosyal haklari icin gunlerce gosteri yaptilar. Hukumet geri adim atmak zorunda kaldi. Avrupa'nin hemen hemen her ulkesinde isciler, calisanlar greve gidiyorlar, gosteriler yapiyorlar donem donem. Bunlar dogal seyler. Neden bizde yapilinca yadirganiyor bu? Aksine destek olmamiz gerekmez mi?

 
23 Mayıs, 2006 16:16, Blogger YesilErik boyle dedi...

Bir yorum yazdim, uctu gitti. Eger cikmazsa tekrar yazacagim.

 
23 Mayıs, 2006 18:04, Blogger doli incapax boyle dedi...

yeşilerik,
yorumun üzerine Koray'ın yazdıklarını bir kez daha okudum, okudum okumaya ama senin anladığın gibi bir sonuç çıkaramadım. demokratik tepkiler verilmesin, halk sesini yükseltmesin gibi bir derdi yok bence bu yazının. keza tavşan'da sanırım bir Atatürk beklediğini söylemekten çok, hala bir Atatürk beklendiğine dair tespit yapmış gibi geldi. bilmem yanılıyor muyum.

Koray'dan farklı düşündüğüm kısım ise, "hepimiz zenciyiz" demenin bu ülke için hiçbir anlamı olmadığıdır. Tıpkı bir türbanlının, siyasal islam endişesi taşımayan herhangi bir ülkede kamusal makamlarda bulunmasının bir anlamı olmadığı gibi. Ya da şöyle söyleyebilirim, Türkiye'de polisler bir zenciyi (zenci deme çok ayıp, siyahi) döverse bunun "polisin adam dövmesi"nden farkı yoktur. ABD'de polisler bir zenciyi döverse bunun bir anlamı vardır, WASP'la bağlantılı bir derdimiz yok bizim, ABD'de bir Kürt'ü döven polisin bir derdi olmadığı gibi.

Bana düşmeyen bir açıklamayı yapıyor olmam konusunda, mesleki alışkanlıktır diyor, affınıza sığınıyorum.

alakasız not: o başını açan kadın sahnesinin de, tamamen mizansen olduğunu düşünüyorum.

 
23 Mayıs, 2006 18:21, Blogger ilber boyle dedi...

Bu durumda ancak özgürlüğün iradi olarak, bizzat öteki ile yaşama arzusunun sonucu olarak sınırlandırılması mümkün olabilir. "...Demokratlık ötekine razı olmak, ona höşgörü göstermek değil; ötekini istemektir. Demokratlık farklılıkları bir ‘zenginlik’ olarak değil, insanca yaşamak için bir ‘zorunluluk’ olarak görür. Buna göre insanoğlu kendi dünyasını meşru bir biçimde kurmak için ötekine muhtaçtır ve özgürlük ancak ötekinin inancı, talebi ve anlayışı çerçevesinde ele alındığında herkesi kuşatan bir ahlakın yolunu açabilir..."
http://zaman.com.tr/?bl=yazarlar&trh=20060523&hn=255769

 
23 Mayıs, 2006 18:48, Blogger koray boyle dedi...

demokratik bir toplumda gosterilerle, yuruyuslerle gorus beyan etmek, tepki gostermek ile linc arasindaki fark belki de fransa ile turkiye arasindaki farki yaratiyordur yesil erik. acikcasi yine bir yuruyuste 'ordu goreve' diye pankart acan kisilerin gorus bildirmekten ziyade demokrasiyi linc etmekte olduklarini dusunuyorum; bir festival icin bir araya gelmis insanlari otele tikip yakanlarin yaptigi linc kadar ayan beyan ortada gorunmese de bu. ermeni ve turk toplumlari arasindaki hastalikli iliskiyi sorgulayan birini 'yargilandigi' (ki ne icin yargilandigina durup durup sasiriyorum hala) mahkemede tartaklayan kalabaliklarin da iki toplumun iliskilerinin normallesmesini linc ettiklerini dusunuyorum o adamdan ziyade. basortusu/turban (bu ikisi arasinda fark var diyenler bir tarafa, digerleri obur tarafa dizilsin mac baslayacak birazdan) konusundaki rahatsizligi yaratanin da korukleyenin de toplum barisini linc etmeye calistigini dusunuyorum. az evvel gordum doli'nin yorumunu, torenlerdeki basortusu olayi mizansen olabilir ve buna hic sasirmam acikcasi cunku o tur bir huzursuzluktan nemalanacak sansarlarin bol oldugu bir ulke turkiye.

o kadar korkuyorum ki artik turkiye'nin yarattigi/turkiye'de yaratilan o kalabaliktan... cunku cok siddetli refleksleri olan bir kalabalik o ve akliyla degil refleksiyle hareket ediyor. ben bilmem acikcasi insan yiginlarinin hangi dinamiklerle hareket ettiklerini, manipule edilebilirligini falan ama bu gordugum sey beni korkutuyor.

bir bakanin ailesi icin yasa cikarmasi -ki ilk kez yasanan bir sey degil turkiye'de (bunu dedim ve korktum biliyor musun sanki yapilani mesru gostermeye calistigim dusunulecekmis diye, bu iste yazinin basliginda bahsettigim ruh hali), belediyelerin kiclarindan evrim teorisi karsiti arguman yaratmalari ve daha kotusu bunu vazife bellemeleri ve su anda saymamin anlami olmayan daha yuzlerce uygulama protesto edilebilir hukumetle ve partiyle alakali.

somut ornek bu oldugu icin soyluyorum, konuyu tartismaya hic niyetim yok, danistay kararlariyla alakali olarak basbakanin yaptigi yorumlar, gazetelerin mansetlerine tasinan uyeler hep kabahat, cig, berbat hareketler. muktedir olamayan iktidar beceriksizliklerinin acisini burokratlardan cikarmaya calismak, her firsatta -engin ardic'in deyimiyle 'kertenkele siyaseti' ile pacayi bir seylerden kurtarma cabasi bir hukumette gormeyi isteyecegim son seyler ama bununla yasayabilirim cunku saglikli bir toplum bir sonraki secimlerde bunlari degerlendirebilir isterse. demokrasi bu; hepsi olabilir, her sey mumkun olabilir yeter ki saglikli bir toplum olmayi becerebilelim. rejim koruyacagiz derken darbe cagiran; misak-i milli sinirlarini koruyacagiz (kimden neyden korunuyorsa artik o sinirlar, nedir bu paranoya anlamiyorum) derken ulkenin tum unsurlarini (dini ve etnik) otekilestirip ulkenin dibini dinamitleyen linc dugusuyla derdim var.

her firsat buldugumda herkese anlatiyorum bunu. eksi sozlukte brownie nam yazarin milliyetcilik ve fasizm arasindaki farkla alakali bir sozu vardi: "baskasinin vatan sevgisini sorgulayan herkes fasisttir". linc aliskanligini durdurabilmek icin bundan daha fazlasina ihtiyacimiz yok bence. karsimizdakinin karsimizda degil yanimizda oldugunu idrak edebilmemiz gerekiyor. is ki yeniden konusmayi becerebilelim geri kalan her sey cozulur, onlar kolay isler.

bu yorumu yazarken yesil erik'e ve tavsan'a cevaben yazayim diye basladim ama arada doli'nin ve simdi ilberin de yazdiklarini gordum. zaten genis bir yorum oldu galiba, ortaya karisik :)

bu da kendime not: neden artik bir sey anlatmak istemedigimi anlatmaya calistigim bir yaziya bir de yorum yazmak paradoks mudur nedir dusuneyim bir musait vakitte.

 
23 Mayıs, 2006 20:18, Blogger tavsan boyle dedi...

Sanirim ben kisa yazayim derken anlasilmaz oluyorum:) Doli, evet dogru anlamissin lider konusunda dediklerimi, ben hatta Yesilerik'in de dogru anladigini dusunmustum ama simdi supheye dustum bir an. Hatta buraya yazdigi yorumla ilgili sayfasina bir yorum biraktim. Ayrica diger konuda da katiliyorum Doli'ye. Ilber'in baglantisini verdigi yaziyi da okudum. Ben aslinda biraz da bunu demeye calismistim karsimizdakini biz gibi dusunmemek derken, yani "karsimda o benim kotu kaka" degildi kastettigim, bunun icin iyi ya da kotu her acidan diye belirtmisim. Sonucta, karsi gibi bir sozcuk ben ya da iki kisilik bir biz haric herkesi kapsiyor, belli bir konuda gorus farki bulunmasi gerekmiyor. Benim hosuma giden/gitmeyen onun da gidecek/gitmeyecek, ya da tersi gibi bir bakisla bakmamak yani. Ayni sekilde benim iyi niyetimi tasidigini da dusunmemek gerekiyor her zaman, eger karsidaki kisi degil de bir kesimin parcasi olarak orada bulunuyorsa ozellikle. Uzun tuttugum icin ozur dilerim. Bunlari yazdim cunku Koray'in yorumunda Yesilerik ve bana cevaben yazmaya basladigini soylediklerinin hangilerinin bana cevaben oldugunu anlamadim. Neyse ben bir email atiyom zaten simdi size..

 
23 Mayıs, 2006 21:14, Blogger YesilErik boyle dedi...

Koray senin tespitlerini cok iyi anliyorum ve katiliyorum sana. Ornekleri kisa tutacagim musadenle. Ordu goreve diyenlere goz yummak nasil yanlissa, mahkeme salonu basmak, otelde yakilanlari izlemek de bir o kadar yanlis. Ben universite hayatim boyunca bir tek gosteriye katildim. O da yemekhanenin Sodexho’ya devrini protesto icindi. Yemekhaneye gitmedim, hazirlanan peynir ekmekli sandvicten aldim. Benim Sodexhoyu da karsilayacak bir butcem vardi ama olmayanlari dusundum. Neyse, bir kac yuz kisilik bir grup olarak protesto yuruyusu yapildi. Ben de icimden, simdi bir kac grup cikip da burada kelalaka sloganlar atmaz umarim, olay amacindan sapacak yoksa dedim. Cikmadi. Gosteri olaysiz gecti, ben de uygun oldugunu dusundugum yerde ayrildim gruptan. Belki butun gruplarin cikarlari kesisiyordu o noktada. Bu grup psikolojisi olayi ve bundan faydalanmaya calisan gruplar her zaman yok muydu? Dedigin gibi, Fransa ile aramizdaki fark bu belki de bu. Birisi koklu bir demokrasi, digeri emekleme asamasinda daha. Ama senin ve benim gibiler daha cogunlukta olursa o toplulukta, bu lincleri cikaran, destekleyen, her toplulukta firsati ganimet bilenlere bu imkani verdirmeyiz. Senin benim gibi bilincli olanlar evde otursun, gercekten deger verdikleri degerler icin sesini cikaramasin, meydan bu linc sevdalilarina ve uc bes capulcuya mi kalsin yani? Bilmiyorum, benim icim elvermiyor. Ben meydani bos birakmak olarak goruyorum bu durumu kisaca. Saglikli bir demokrasi bir sonraki secimlerde yanitini verir demissin. Bizim Turkiye’deki demokrasimiz saglikli olsa, o zaman neden cekinilsin kalabalik olusturmaktan? Secim sistemimiz saglikli mi ki, bir sonraki secimlere guvenelim? Bu ayni soyle oldu :): Deveye neren egri demisler, nerem dogru ki demis. Ama bir yerlerden, bir seylerin ucundan tutmaya baslamak gerekiyor. Ve buna bence herseye ragmen meydanlari doldurarak baslanabilir.

Doli, sanirim ben Tavsan’in dediklerini dogru anladim. O da simdi yazmis bir seyler. Ben de gonderiyorum yorumumu bu haliyle.

 
23 Mayıs, 2006 23:57, Blogger YesilErik boyle dedi...

Koray, Hakim Ozbilgin’in cenazesine katilan topluluk ofkeliydi. Bunun nedenlerini arastirmak lazim. Ofkesini de gelen bakanlara kustu. Peki, devlete yapilan bir saldiri olarak goruyorsak bu olayi, devletin basi Basbakan neredeydi o zaman? Antalya’da kavsak aciyordu. Simdi durum tespiti yapalim. Basbakan neden gelmedi cenazeye? Bir: Devlete direk yapilan bu saldiri umurunda degildi. Iki: Umurundaydi ama ofkeli bir kalabalikla ve tepkiyle karsilasacagini biliyordu. Protestolarla bizzat yuzlesmemek icin cenazeye gitmedi. Bana ikinci olasilik daha agir basiyormus gibi geliyor. Simdi. Bunun anlami nedir? Bunun anlami Basbakan’in olanlardan kismen de olsa sorumluluk hissettigidir. Diger bir anlami da oraya gelecek toplulugun gozlerinin kendisinin uzerinde oldugunu, kendisinin attigi adimlari, soyledigi sozleri, kritik zamanlarda takindigi tavirlari dikkatle takip ettiklerinden tepki gosterecegini tahmin etmesidir. Yalnizca bu bile bence bu toplulugun akilsiz bir ‘kalabalik’ olmadigini, aksine gayet de bilincli bir sekilde o cenazeye katildigini gosterir.

Bir de ben toplum icinde degil, ‘topluluk’ icinde bizim gibi insanlarin daha cok olmasi gerektigini soylemistim. Turkiye’nin sosyal ve ekonomik katmanlariyla ilgili bir tespitte bulunmamistim. Baglantiyi pek kuramadim korkarim.

 
24 Mayıs, 2006 09:36, Blogger koray boyle dedi...

yesil erik, tabii ki basbakan veya herhangi bir bakani veya herhangi baska birini savunmayacagim. o yuzden basbakanin cenaze esnasnda nerede oldugu hakkinda tek yorum dahi yapmayi reddediyorum, senin sorun retorik soru sinifinda oldugu halde. konuyla alakali tek bir notum var sadece o da basbakan devletin basi degil hukumetin basidir ve hukumetler gecicidir.

bu yazi en basindan meram anlatabilmenin taraftarlik (taraf veya karsitlik) ile iliskisinin cok rahat ve cogu zaman da yanlis (veya eksik) kurulabilmesinden duydugum rahatsizlik uzerine yazilmisti. bu nedenle okuyanlarin taraftarlik (veya karsitlik) anlami cikarabilecekleri herhangi bir cumle kurmayi dusunmuyorum.

sinif bilinci ile desteklenmemis toplumsal hareketlerin herhangi bir basari gosterme olasiliginin cok dusuk olmasindan hareketle son kisimlardaki bir iki seyi soylemistim, baglantisi odur.

 
24 Mayıs, 2006 18:53, Blogger YesilErik boyle dedi...

Koray, ben de zaten seni herhangi bir tarafa sokmaya calismak gibi bir niyette degildim yazdiklarimla. Ozbilgin’in cenazesindeki kalabaligi ornek olarak verdim ve o kalabaligin bence aslinda neden bilincsiz bir kalabalik olmadigini anlatmaya calistim. Yazinda kalabaliklar kalabalik olmalari dolayisiyle akilsizdir, guduleriyle haraket ederler, kolay gaza gelirler diyordun. Ben de oyle oldugunu dusunmuyorum. Yani her kalabaligi ayni kefeye koymak bence yanlis.

Yazimda belirttigim devletle de hukumeti kastediyordum, yanlis kelime kullanmisim. “Devletin yurutme organinin basi neredeydi”ye cevirebiliriz, genel olarak demek istedigimde bir degisiklik olmuyor.

Guzel bir tartisma oldu, ben de tesekkur ederim. Keske yuzyuze olabilsek, daha uzun tartissak, daha derine inebilsek, yazili iletisimin kendi kisitlamalari olmadan.

 

sen de yorum yaz

yorumlari kapat