Perşembe, Ocak 13, 2005

sunarim... sunarsin... sunar...

sali gununden beri kendimi anlatmakla mesgulum. orada neden oyle dedim de, niye o kaynagi degil bu kaynagi kullandim. cunku oyle istedim, ya da kisa oldugu icin bunu kullandim demek isterdim samimi olarak ama mumkun degil tabii.
sali gunu marjon (marion diye yazilmiyormus adi) hanim benim makalemi okumaya tenezzul etmedigi icin bok atma sansini kaybetti. elinden geleni ardina koymadi yine de ama zaten ben de vasattim. yuvarlandim gittim. hatta fazla gittim sanirim, on dakikalik suremi yirmi dakika konusarak astigim icin uyari da aldim. sonuc olarak yarinki sunuma elimde kronometreyle olcerek hazirlandim, 17 dakika. bakalim munsterin o jinekolojik muayne masasi rahatligindaki sira-sandalye komplekslerine nasil dayanacagim tum gun. deprem korkum depresiyor orada, sira basinda oturmazsam, siralarin araligi oylesine dar ki.
sali aksamustu eve geldigimde koray evdeydi, bir takim islerle ugrasiyordu. ben sabah ondan bir takim ev isleri istemistim, yapmis. o kadar cok sevindim ki. sonra temizligin kalanini yaparken dusundum, bu cinsiyet esitligi durumu hakikaten olamaz diye. ben cinsiyet ayrimciliginin tek yolu cinsiyet kavramlarini yeniden tanimlamaktir diyen bir tezi yeni savunup eve geliyorum, hala ayni evi paylastigim kisinin ev islerine yardim etmesini 'hediye' olarak algiliyorum. ohhooo nasil olacak bu isler, oncelikle biz kadinlar degismeliyiz galiba.
daha yazacak cok sey var, iki yeni projemden bahsetmek istiyorum ama simdi yemek vakti yine. cumartesiye, belki pazara.